Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Gelin meselenin adını koyalım: KIŞ GELDİ!

Ağır hastalıklar sıklıkla yakalandığımız daha basit ve sıradan türlere göre daha ciddi sorunlara yol açarlar. Örneğin enfeksiyonlara sebep olabilir, kalıcı hasarlar bırakabilir, metastazla yayılabilir, bir sonraki nesilin gelişimine olumsuz etkiler yapabilir ya da en kötü senaryoda ölümle sonuçlanabilirler. Eğer bu türden bir hastalık söz konusuysa buna karşı konvansiyonel metotlarla mücadele etmek, bu metotlarla sorunun kaynağını yalıtıp etkisiz hale getirmek, iyileşmek mümkün değildir! Açıktır ki özel durumlara karşı ancak özel yöntemlerle baş edilebilir. İşte şu anda Türkiye'nin içinde olduğu durum da bir alegoriye başvurmak gerekirse bu türden bir hastalıktır. Yani ortada özel bir devlet biçimi vardır. Türkiye solunun tarihi maalesef müphem faşizm tahlilleriyle doludur. Kapalısı, yarı açığı, örtüğü, sömürge tipi vb. çoğunluğunun bilimsel anlamda karşılığı bile ciddi bir tartışma konusu olan bu tanımlamaların kendi özgül ağırlıklarından ya da sebep olduğu kafa karışıklıkl
En son yayınlar

HAYIR daha bitmedi ama nasıl devam etmeli?

Referandumdan çıkıldığı günlerde seçim çalışmalarının toplumsal muhalefetin moral değerlerini yükselttiği aşikardı. Özellikle HAYIR Meclisleri çevresinde örgütlenen kampanyalar, hem 7 Haziran'dan beri tecrübe edilmiş bazı çalışmaların hem de Gezi sonrasında edinilen birikimlerin aktığı bir mecra oldu.¹ Öyle ki İstanbul'un bir çok merkezinde "mühürsüz seçim" gecesine ve sonrasındaki bir haftaya hem bu mevcut birikim hem de meclisler çevresindeki derlenme damgasını vurdu. Meclisler mevcut karar alma aygıtlarıyla (organizasyon-örgütlenme komisyonları, koordinasyon komiteleri vb) protestolara yön verdi, eylemlerin çağrıcısı oldu ve bir hafta boyunca da etkili bir şekilde sevk ve idare etti.  Fakat gerek devletin eylemlere müdahaleyi göze almayan temkinli tutumu ama bir yandan da ilerleyen günlerde "önleyici gözaltılar" yaparak gözdağı vermesi, gerekse "ana muhalefet" partisinin protestolardan ve halkın doğrudan muhalefetinden çekinen, devletin ya

Bu nasıl başlangıç! Hani nerede devamı?

Çocukluğunda anneleriyle bolca vakit geçirenlerin bazıları bilir; ruh çağırma diye batıl bir ritüel vardır. Büyükçe bir kağıdın üzerine alfabedeki harfler daire oluşturacak şekilde sırayla yazılır. Örnek bu ya, ortaya kocaman bir EVET bir de HAYIR kondurulur ki “ruh” toptancı cevapları rahatça verebilsin. Kağıt topluluğu tam ortalayacak şekilde pürüzsüz bir masanın üzerine güzelce yerleştirilir. Mutfaktan şık bir kahve fincanı getirilir, fincanın içine dualar okunur, sonra kapalı bir şekilde kağıdın orta yerine konur fincan ve parmaklar üzerinde birleşir… sonra kim nereye iterse! Mayıs 2013’den beri “Gezi Ruhu” denen lakırtı da aynı batıllıkla mahlul oldu. Birçok siyasi çevre ve insan her başı sıkıştığında onu çağırıyor. Bir çok kişiye güzellemeleri hala hoş geliyor olsa da Gezi çevrimi, etkileri, dolayımlarıyla birlikte uzunca bir süre önce kapandı ve artık her “gereksiz” kullanımında telaffuzu kulak tırmalar hale gelen bir şeye dönüştü. Ruh çağırmayı bırakalım; geriye kal

10danSonra :: Nasıl bir seçim çalışması?

Bu yazı 10danSonra Seçim İnisiyatifi taslak sunumu ve ilk forumundan sonra ve temel olarak orada sorulan sorulara ve tartışmalı başlıklara birer cevap verme niyetiyle yazıldı. Öncelikle taslak sunumun kararlı ve nihai sunum olmamasının sebebi Gezi sonrasında edindiğimiz örgütlenme, var olma pratiklerine dayanıyor. Yani forum kültürü, doğrudan demokrasi ve yataylığın ana eksenini oluşturduğu Gezi’nin bakiyeleri. Var olurken bizi de dönüştüren bu komünal pratikler, müşterek alanlar genel planda ne kadar yenilgiye uğrasa da mütevazi ve önemli deneyimler de bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. 10danSonra fikrini ortaya atanlar biraz da bu kavramsal ve pratik bakiyelerle bu bakiyeleri beraber inşa ettiği aktivistlerle ve kişisel referanslarla yola çıkmak istedi. Çalışma bölgemiz neresi olmalı? İlk forumu oluşturan 70 kişilik toplam fiziki ve ağırlıklı olarak Kadıköy, Beşiktaş’ı merkez olarak kabul edebileceğimiz bir hatta yaşıyor ve siyaset yapıyor. Eğer bir saha çalı

Yaratıcı bir birleşik isim :: Gezikondu*

Gezikondu ismi sanırım ilk defa Haziran 2013'te, Gezi direnişinin bir devamı olarak hayata geçen semt forumlarının birinde Cihangir Parkı'nda telaffuz edildi. Şimdi tam olarak hatırlayamadığım bir şekilde belki bir telefon konuşmasında belki de bir Bağlantısızlar** toplantısında ismini duydum ilk defa. İlk duyduğumda yeni çıkmış bir albümün vasat bir parçası gibi bir izlenim yarattı bende. Önce önemsiz, olsa da olur olmasa da olur bir parça; sonradan dinledikçe daha çok sevilen, zamanla sırrını veren cinsten... sadece bir zeka pırıltısının göstergesi bir birleşik isim olmadığını idrak etmemle güftesi anlamını akıtmaya başladı. Gezikondu ne ola ki? Gezikonduyu tanımlamak için kısaca şunu diyebiliriz: Gezi hareketi içerisinden çıkacak işgal evleri. İşgal evleri (squat) 60'larda ortaya çıkmış bir pratik. Dönemin yükselen kent hareketleri içerisinde hayat bulmuş bir kamusallaştırma, ortak alan yaratma tecrübesi. Kimi zaman "punk" ya da hippi kültürün bir par