Ana içeriğe atla

HAYIR daha bitmedi ama nasıl devam etmeli?



Referandumdan çıkıldığı günlerde seçim çalışmalarının toplumsal muhalefetin moral değerlerini yükselttiği aşikardı. Özellikle HAYIR Meclisleri çevresinde örgütlenen kampanyalar, hem 7 Haziran'dan beri tecrübe edilmiş bazı çalışmaların hem de Gezi sonrasında edinilen birikimlerin aktığı bir mecra oldu.¹ Öyle ki İstanbul'un bir çok merkezinde "mühürsüz seçim" gecesine ve sonrasındaki bir haftaya hem bu mevcut birikim hem de meclisler çevresindeki derlenme damgasını vurdu. Meclisler mevcut karar alma aygıtlarıyla (organizasyon-örgütlenme komisyonları, koordinasyon komiteleri vb) protestolara yön verdi, eylemlerin çağrıcısı oldu ve bir hafta boyunca da etkili bir şekilde sevk ve idare etti. 

Fakat gerek devletin eylemlere müdahaleyi göze almayan temkinli tutumu ama bir yandan da ilerleyen günlerde "önleyici gözaltılar" yaparak gözdağı vermesi, gerekse "ana muhalefet" partisinin protestolardan ve halkın doğrudan muhalefetinden çekinen, devletin yanında hizalanan tutumu ve bu durumun da seçimleri meşrulaştırmasıyla sokak muhalefeti dizginlendi ve pasifize edildi. Devletçi, ulusalcı "ana muhalefet" partisinin 2019 seçimlerini pazarlayan tutumlarıyla referandum gündemi de geniş kitleler nazarında kapanmış oldu.² 

Toplumsal muhalefet için durum ne kadar iç açıcı olmasa da referandumun sonuçlarının özellikle büyük şehirlerde kentli yığınların tepkisini su yüzüne çıkardığı ve meşru bir anayasa yapmak için yeterli bir çokluğun oluşmadığı ortada. Türlü usulsüzlüklere konu olan sonuçlar, usulsüz kısımlarıyla yani ortaya çıkan yüzdeleriyle bile etkileri uzun sürecek bir siyasal tıkanıklığa; zatı muhterem ve zevatı için işlerin pek de kolay ilerlemeyeceğine işaret ediyor olabilir. Evet, toplumsal muhalefet dalgası geri çekildi, bunu net bir tespit olarak ortaya koyup buna göre hareket etmek gerekiyor ama bir yandan da bu tıkanıklığın, siyaseti parlamenter ve temsili olandan sokağa, yerele, okula ve işyerine yani doğrudan olana bükebilecek imkanları da önümüze getiriyor olabileceğini unutmamak lazım. İnsanların parlamenter burjuva siyasetine küstüğü, umudu kestiği bir dönemde akıl-kötümserlik, irade-iyimserlik diyalektiğini hatırlamakta fayda var. Ve şunu görmek gerekiyor, mevcut durum tabandan kurulabilecek meclis tipi doğrudan çalışmalara oldukça bonkör imkanlar barındırıyor.




Peki biz ne yapmalıyız?

En azından tahkim ettiklerimizle bir sonraki dalgayı beklerken neler yapabiliriz bir bakalım. Kanımca bu sorunun iki ayrı düzlemde iki ayrı cevabı var. Biri sosyalistler açısından, biri de daha geniş bir zemin olarak HAYIR meclisleri ve çevresinde oluşan imkanlar açısından. İlk düzlem daha sonraki bir yazının konusu olacak, o yüzden burada değinmeyeceğim. Burada bu soruyu bir boyutuyla daraltılmış, genel hatlarıyla ve HAYIR Meclisleri'nin yerelde yapılacak olan ve sonrasında İstanbul çapında öngörülen olası çalıştaylarına da birer tartışma başlığı ya da öneri olarak sunulmak üzere cevaplamaya çalışalım.


Demokrasi programının gerekliliği

Yaşadığımız topraklarda ne Cumhuriyet tarihi boyunca ne de Meşrutiyet ile başlayan dönem itibariyle sağlıklı denebilecek bir demokrasiye sahip olamadığımız net bir olgu olarak önümüzde duruyor. Bu yazının imkanlarını aşacak olsa da kısaca ve genel olarak doğu despotik bir devlet geleneğiyle ve onun mirasının belirleyiciliği çerçevesinde tanımlayabileceğimiz bu durumun demokrasinin önündeki temel sorun olduğunu ortaya koymadan özgürlük ve eşitlik mücadelesine girişilemeyeceğini söylemek lazım. Bugün demokrasinin sınıfsal karakterine, köşeli tanımlara girmeden (burjuva demokrasisi ya da sosyalist demokrasi gibi) ama çağrışımlarıyla evrensel olanı işaret eden bir noktadan bu tanımı yapmak Türkiye ve Orta Doğu'daki demokrasi güçlerinin öncelikli görevidir. Bu mesele demokratik devrim ve onun kesintisizliği teorisini yeniden ve genelden gündeme almak, program ve ilke olarak canlı bir şekilde tartışmak ve önümüze bir hedef olarak koymak meselesidir.


Bugün örgütlü olduğumuz yapıdan başlayarak, ulusu yani politik olanı bir dille, bir etnisiteyle, bir dinle tanımlamayan³, insanları dünya yurttaşları olarak gören ve onların biçimsel ve hukuki eşitliğini, haklarını bu düzlem üzerinden savunan bir demokrasi tarifi yapmak ve bu ilkeyi de toplumsallaştırmak elzemdir. Ancak böyle bir talep etrafında örgütlenen bir mücadele hattı Türkiye ve bölge siyasetindeki sorunlarla baş edebilecek bir vizyona sahip olabilir.


Metotların önemi

Meclisleri öncülü olan forumlardan ayırt eden özelliği karar alıcı mekanizmalarla örgütlenmesidir. Bunu unuttuğumuz ya da bir kenara yazamadığımız taktirde çözülme kaçınılmaz olacaktır! Hatta bu duruma bağlı olarak şu tanımı yapabiliriz: meclisler evrimsel olarak başka bir noktaya ulaşmıştır yani taksonomik olarak ayrı bir yere oturmaktadır; meclis artık bir forum ya da dayanışma değildir!

Burada meclise düşen temel görev bu özelliklerini her bir katılımcı nazarında bilince çıkartacak bir çaba içerisinde olması, bu konu üzerinde daha fazla tartışılmasını, tartışmaların ve üretilen içeriklerin yayılmasını sağlamak ve bu nitelikleri derinleştirmektir. Çünkü meclisin programı, ilkeleri, hedefi içeriğiyse; metotları, yolu yordamı da biçimsel ve işleyişe dair yönüdür ki içeriğin belirleyiciliğine rağmen içerik ve biçim birbirlerini etkilerler ve oluştururlar. Bu bakımdan tecrübe edilen ve başarıya ulaşmış metotlar muhakkak programa geçirilmelidir. 

Bunların birkaçı üzerinde durmaya çalışalım:⁴

Oydaşma sadece en çok oy alan görüşün değil aynı zamanda en az itiraz edilenin seçildiği, yani en çok ortaklaşılanın karar olabildiği bir metottur. Bu bakımdan demokratik bir yöntem olarak sıradan oylamadan ya da çoğunluk görüşünden daha çoğulcu bir niteliğe sahiptir.

Rotasyon / Aylık moderasyon, görev ve sorumlulukların ya da konumların hiyerarşiler üretmemesi, oturmuş ve olabildiğince eşitlikçi bir yapısallık sağlanması ve daha önemlisi meclisin katılımcısı olan her bir bireyin meclisin işleyişi konusunda yetkinleşmesi, genel bir bakışa sahip olması ve meclisleri sahiplenmesi için önemli bir metot olabilir.

Eş temsil sistemleri de benzeri bir biçimde dezavantajlı kategorilere alan açan bir noktadan meclislerin teamülü haline getirilebilir. Bu metotların her biri meclisin demokratik bir işleyiş içerisinde çalışmasını sağlayabilir.

Birey hukuku, sağlıklı, gerçek demokrasiler ve meclisler şeklinde işleyebilmesi; siyasetler düzlemi olma tehlikesinden sıyrılabilmesi için elzem bir ilke olarak önümüzde duruyor. Meclisleri örgütlü ve bağımsız bireylerden oluşan karma yapılar olduğu gerçeğinden hareketle bu ilke de olmazsa olmaz bir yöntemimiz olmalı.


Mesele sadece bir referandum değil!

Şunu görmüyor değiliz; meclisler özellikle metropollerde, kent merkezlerinde belli mahallelere sıkışmış durumda. Bu durumun meclisleri şu safhada kentli beyaz yakalılar ve belirli sosyokültürel çevrelerle kısıtladığı ortada. 


Fakat imkansızlıklar ne olursa olsun, Türkiye'nin batısında, gittikçe otoriterleşen koşullar altında dahi olsa, kitle çizgisinde, devrimci bir arayışın imkanları hala daha mevcut. Meclisler henüz kendi kaderini tayin edememiş olsa da çeşitli il ve ilçelerde kurulmaya devam ediyor. Eğer basit kampanyacılığa, dar pratikçiliğe düşmeden, kurucu bir siyaseti de inşa ederek, makro siyasi düzeyde etkili bir söylemi örgütleyen, eşgüdümlü, birlikte ve etkili kampanyalar yapan bir meclis çalışmasını önümüze koyabilirsek ve bu çalışmayı "öteki" mahallelere de taşıyacak bir iradeyi harlayabilirsek, olası kriz ya da dalgalanmalar bizi yeni mecralara götürebilir. 


Vira bismillah.

Fırat Seymen


¹+1 ve 10danSonra gibi seçim çalışmaları. Gezi sonrası kurulan mahalle forum ve dayanışmaları, işgalevleri.
² Öznur Karakaş'ın Başlangıç'taki "Referandum sonrası Kadıköy sokak eylemleri" başlıklı yazısının aksine temel belirleyenin bu güç dengeleri içerisinde şekillendiğini düşünüyorum. Ayrıca "Gezi mekanizmalarını işletmek" meselesini de ancak çalıştaya önereceğim düzlemde çözülebileceğini düşünüyorum. Zira muhalefet edenlerin de uzun vadede daha güvenilir yapılara ihtiyacı var.
³ Demokrasi tanımın bu güncel hali Demir Küçükaydın tarafından genişletilmiş ve ortaya konmuş tanımdan alınmıştır. "Demokrasi Nedir ve Türkiye'de Demokrat Var mı?"
Bu kısımda yer alan metotlar özellikle son 4 yıldır Gezi, HDP/HDK pratikleri, dayanışmalar, forumlar, kooperatif vb. zeminlerde tecrübe edilmiş uygulamaların bir dökümüdür. Her biri kolektif bir biçimde toplumsal muhalefetin yeni enstrumanları haline gelmiştir. 






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Gelin meselenin adını koyalım: KIŞ GELDİ!

Ağır hastalıklar sıklıkla yakalandığımız daha basit ve sıradan türlere göre daha ciddi sorunlara yol açarlar. Örneğin enfeksiyonlara sebep olabilir, kalıcı hasarlar bırakabilir, metastazla yayılabilir, bir sonraki nesilin gelişimine olumsuz etkiler yapabilir ya da en kötü senaryoda ölümle sonuçlanabilirler. Eğer bu türden bir hastalık söz konusuysa buna karşı konvansiyonel metotlarla mücadele etmek, bu metotlarla sorunun kaynağını yalıtıp etkisiz hale getirmek, iyileşmek mümkün değildir! Açıktır ki özel durumlara karşı ancak özel yöntemlerle baş edilebilir. İşte şu anda Türkiye'nin içinde olduğu durum da bir alegoriye başvurmak gerekirse bu türden bir hastalıktır. Yani ortada özel bir devlet biçimi vardır. Türkiye solunun tarihi maalesef müphem faşizm tahlilleriyle doludur. Kapalısı, yarı açığı, örtüğü, sömürge tipi vb. çoğunluğunun bilimsel anlamda karşılığı bile ciddi bir tartışma konusu olan bu tanımlamaların kendi özgül ağırlıklarından ya da sebep olduğu kafa karışıklıkl

10danSonra :: Nasıl bir seçim çalışması?

Bu yazı 10danSonra Seçim İnisiyatifi taslak sunumu ve ilk forumundan sonra ve temel olarak orada sorulan sorulara ve tartışmalı başlıklara birer cevap verme niyetiyle yazıldı. Öncelikle taslak sunumun kararlı ve nihai sunum olmamasının sebebi Gezi sonrasında edindiğimiz örgütlenme, var olma pratiklerine dayanıyor. Yani forum kültürü, doğrudan demokrasi ve yataylığın ana eksenini oluşturduğu Gezi’nin bakiyeleri. Var olurken bizi de dönüştüren bu komünal pratikler, müşterek alanlar genel planda ne kadar yenilgiye uğrasa da mütevazi ve önemli deneyimler de bıraktı ve bırakmaya devam ediyor. 10danSonra fikrini ortaya atanlar biraz da bu kavramsal ve pratik bakiyelerle bu bakiyeleri beraber inşa ettiği aktivistlerle ve kişisel referanslarla yola çıkmak istedi. Çalışma bölgemiz neresi olmalı? İlk forumu oluşturan 70 kişilik toplam fiziki ve ağırlıklı olarak Kadıköy, Beşiktaş’ı merkez olarak kabul edebileceğimiz bir hatta yaşıyor ve siyaset yapıyor. Eğer bir saha çalı

Yaratıcı bir birleşik isim :: Gezikondu*

Gezikondu ismi sanırım ilk defa Haziran 2013'te, Gezi direnişinin bir devamı olarak hayata geçen semt forumlarının birinde Cihangir Parkı'nda telaffuz edildi. Şimdi tam olarak hatırlayamadığım bir şekilde belki bir telefon konuşmasında belki de bir Bağlantısızlar** toplantısında ismini duydum ilk defa. İlk duyduğumda yeni çıkmış bir albümün vasat bir parçası gibi bir izlenim yarattı bende. Önce önemsiz, olsa da olur olmasa da olur bir parça; sonradan dinledikçe daha çok sevilen, zamanla sırrını veren cinsten... sadece bir zeka pırıltısının göstergesi bir birleşik isim olmadığını idrak etmemle güftesi anlamını akıtmaya başladı. Gezikondu ne ola ki? Gezikonduyu tanımlamak için kısaca şunu diyebiliriz: Gezi hareketi içerisinden çıkacak işgal evleri. İşgal evleri (squat) 60'larda ortaya çıkmış bir pratik. Dönemin yükselen kent hareketleri içerisinde hayat bulmuş bir kamusallaştırma, ortak alan yaratma tecrübesi. Kimi zaman "punk" ya da hippi kültürün bir par